Yeryüzünde
Allah’ın emirleriyle
şekillenen
bir
sosyal
adalet
sistemi
oluşturmuştur.
Zenginliği
ve
fakirliği
bir
imtihan
sebebi
kabul
etmiştir.
İşçilerin
sömürülmesini önleyerek sınıfsız
bir
toplum
anlayışı
geliştirmiştir
.
Müslümanlar
arasında
işverenler
, içtimaî
hayatta
işçilerden
daha
aziz
ve
değerli
değildir.
İşçiler
de
işverenlere
nazaran kıymetsiz
ve
değersiz değildir. Çünkü:
İslam
’da
üstünlük
takva
iledir
. İlim
ve
amel
bakımından
ilerde
bulunan
ve
Allah’a karşı saygı hisleriyle dopdolu
olan
bir
kimse
daha
üstün
olabilir.
İslam
’a göre,
bir
işçiye
gücünü
aşan
bir
iş
yüklenemez
. “Allah hiçbir kimseyi
güç
yetiremeyeceği
bir
şekilde
yükümlü tutmaz.” (Bakara 286)
ayet
-i kerimesi, müminlere bu ilahî ahlakı öğretmektedir.
Peygamber
Efendimiz
,
bir
hadis
-i şerifte, Müslümanların
işçilere
nasıl bakması
gerektiğini
şu sözlerle ifade etmiştir: “
İşçi
kardeşleriniz sizin
işlerinizi
yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin
altına
verdi
; dileseydi sizi onların eli
altına
sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda
işçi
çalıştırıyorsanız
, yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinden giydirin. Onlara
güçlerini
aşan
bir
iş
teklif
etmeyin; eğer
zor
bir
işi
yapmalarını
isterseniz
, siz de onlara
yardım
edin!” (Müslim, İmân, 38, 40).
İnsanları
ancak yapabilecekleri
işlerden
sorumlu
tutan
ve
herkesin durumunu,
konumunu
gözeten
İslam
, bu prensibini
çocuklar
hakkında
da öne
çıkarmış
ve
onların
çalıştırılamayacağı
hükmünü koymuştur. Onların
önce
eğitimlerini
tamamlamaları
gerektiğini
belirtmiş
ve
bu gayeye matuf
bir
iş
olacaksa ona “
evet
” demiştir. Bu itibarla da,
İslam
’a göre,
çocuklar
ancak
velilerin
ve
idarecilerin izniyle
bir
sanatı
öğrenmek
için
çalıştırılabilirler
. Bu hususta
İslam
’ın
bir
inceliğini
daha
görmek
mümkündür;
anne
-
baba
ücret mukabilinde kendi
evlâdını
kendi
işyerinde
çalıştırabilir
; fakat
çocukların
kendi
anne
-
babalarını
ücretle
çalıştırmalarına
izin yoktur; çünkü,
İslam
reşit
ve
imkan
sahibi
çocuklara
anne
-
babalarına
bakma mükellefiyeti
yüklemiştir
.
İşçinin
sağlığı
ile
oynayan hiçbir
iş
kolu,
İslam
’da
uygun
görülmemiştir.
Zira
,
bir
insanın
hayatı
, Allah katında bütün
insanların
hayatı
kadar
değer
ve
kıymete
sahiptir
(Maide 32). Durum böyle olunca,
yüzde yüz
emniyet
ve
yüzde yüz
sıhhat
kazandırılmadıkça
,
İslam
bir
işçiyi
yerin
derinliklerine salıp oralarda
çalıştırmaya
razı
olmaz.
Zaten
şuurlu hiçbir
Müslüman
işveren
, böyle
bir
vebali
göze alamaz. Haddizatında, böyle
bir
durumda bu mesele hiçbir
zaman
ferdin şahsî inisiyatifine de bırakılamaz. Bu gibi
iş
yerlerini
denetim
ve
kontrol
altında
tutmak
kurumların
vazifesidir.
İşçiler
,
namaz
ve
oruç gibi farz ibadetleri
yerine
getirme
hakkına
sahiptirler
. Fukahadan İbn-i Abidîn’e göre,
işverenin
,
işin
yoğun
olması
sebebiyle
vakit
namazlarında
işçiyi
camiye
göndermeyip
işyerinde
ibadet
etmesini
istemeye
hakkı
vardır. Fakat cemaatle eda
edilmesi
gereken
cuma
ve
bayram
namazları bundan müstesnadır. Meselenin özü;
işveren
,
vakit
kaybı
oluyor
gibi bahanelerle
işçisinin
ibadetlerine mani olmamalı
ve
din
î görevlerini yapabilmesi hususunda ona
imkân
tanımalı;
işçi
de bu hoşgörüyü
istismar
etmeden hem kulluğunun hem de
işçiliğinin
hakkını
vermelidir
.
İslam
fıkıhçıları, fertler
çalışacak
iş
bulamazlarsa,
devletin
onlara
iş
bulmak
ve
geçimlerini sağlayabilecekleri
imkânlar
hazırlamak
zorunda
olduğunu belirtirler.
Devlet
,
bir
taraftan dilenmeyi, rüşveti,
faizi
ve
kumarı yasaklayıp bunlara mani olmalı; diğer yandan da çalışmayı emrederek herkese uygun iş sahaları açmalıdır. Hastaların, yaşlıların, kimsesizlerin
ve
yoksulların geçimini garanti
altına
almak da devletin vazifeleri
arasındadır
.