•Türkiye Diyabet Vakfı
Diyabet Tedavisi
Diyabette tam bir şifa yoktur. Eğer hekim, diyetisyen, hemşire, diyabet eğitimcisinden oluşan diyabet ekibinizden iyi bir destek alır ve verilen tedaviye ve önerilere uyum sağlarsanız diyabeti olmayanlar gibi aktif ve sağlıklı bir hayat sürdürebilirsiniz.

Diyabet Nasıl Tedavi Edilir?

Diyabet tedavisinde amaç kan şekeri ayarını sağlamak diğer bir ifade ile kan şekeri yükselmelerini ve kan şekeri düşmelerini önlemektir. Bu ayarın sağlanması komplikasyonların gelişimini önlemek veya gelişmiş komplikasyonların seyrini yavaşlatmak için son derece önemlidir.
İyi bir diyabet kontrolü, kan şekeri seviyenizi mümkün olduğunca normale en yakın tutmak anlamına gelir. Bu durum, aşağıdakilerin yapılmasıyla sağlanabilir.

Sağlıklı Beslenme
: Yenilen besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin vücudun ihtiyacından fazla tüketilmesi kan şekeri seviyelerini yükseltir. Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi önemlidir.
Diyabetli kişilerle diğer kişilerin besinlere olan gereksinimi aynıdır. Her insanın enerji, karbonhdirat, protein, yağ, lif, vitamin, mineral gereksinimi vardır. Bir kişide diyabetin olması bu gereksinimlerden birini veya birkaçını azaltması veya arttırması anlamına gelmez.

Egzersiz
: Egzersiz,vücudunuzun glikozu etkili bir şekilde kullanmasını ve kan şekeri kontrolünü sağlar. Ayrıca, şişman tip 2 diyabetli kişilerin kilo kaybetmesine yardımcı olur.

İlaç/ İnsülin:
İnsülin, besinlerle kana geçen şekerin vücut tarafından kullanılmasını sağlayan ve böylece kan şekeri yükselmelerini önleyen bir hormondur. Tip 1 diyabetli kişilerin yaşamak için insüline gereksinimi vardır. İnsülin bağımlılık, alışkanlık yapacak bir madde değildir. İnsülin yaşam için elzemdir. Vücut insulin yapmıyor ise dışardan enjeksiyon yolu ile vücuttaki eksikliği yerine koymak gerekir. Tip 2 diyabetli kişilerin kan şekerinin ayarını sağlamak için ağızdan alınan ilaçlara veya insüline gereksinimleri olabilir.

Yukarıdaki maddelerin tümü arasında bir denge tutturmak önemlidir. Bu dengenin oluşması için diyabetli birey mutlaka diyabet ve tedavisi konusunda eğitim almalıdır.

Diyabet Önlenebilir mi?

Diyabette iyi bir tedavinin ve tedaviye uyumun iyi sonuçlar verdiğini biliyoruz. Diyabet olduktan sonra önlem, diyabetik komplikasyonların erken tespitini ve önlenmesini içerir. Fakat diyabetin ortaya çıkmadan önlenmesi, riskli kişilerin diyabetten korunması da mümkündür. Günümüzde diyabeti önlemek amacı ile yapılan önemli çalışma sonuçları yaşam tarzı değişikliklerinin yani sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması, düzenli egzersiz ve eğitim ile diyabet görülme sıklığının %58 oranında azaldığını göstermiştir.
Diyabet riskiniz var ise Türkiye Diyabet Vakfı’nın Diyabeti Önleme Programına başvurabilirsiniz.

HbA1cTesti Nedir?

Eski adı ile HbA1c yeni adı ile A1c testi, kan şekeri kontrolünüzün ne kadar "yeterli" olduğunu gösteren bir testtir. Yeterli kontrol, kan şekerinizin diyabeti olmayan kişilere yakın düzeylerde olması anlamına gelir.
"Diyabetin Kontrolü ve Komplikasyonları" adlı bir bilimsel çalışma, kan şekeri düzeylerinin kontrolü ne kadar iyi olursa, diyabetin uzun dönemdeki komplikasyonlarının, özellikle de nefropati (böbrek hasarı), retinopati (diyabetik göz hastalığı) ve nöropati (sinir hasarı) gibi komplikasyonların gelişme olasılığının o kadar azalacağını göstermiştir. Bu çalışma tip 1 diyabetliler üzerinde yapılmış olsa da, tip 2 diyabetliler ile yapılan benzer çalışmalar da iyi bir kontrolün diyabetin komplikasyonlarından pek çoğunun gelişmesinin önüne geçtiğini göstermiştir.
A1c'nin %7'nin altında olması kan şekerinizin kontrol altında olduğunu gösterir. Eğer sizin A1c değerleriniz genelde %7'nin üzerindeyse bunu düzeltmek için harekete geçmelisiniz.

A1c Testinin Sonucu %7 ise Bu Neyi İfade Eder?

A1c değerinin %7 olması günlük ortalama kan glikoz düzeyinin 150 mg/dl olduğunu yansıtır.
Fakat kan şekeriniz 50 mg/dl ile 250 mg/dl arasında oynuyorsa yine A1c değeriniz %7 olacaktır.
Kan şekeriniz düzenli seyretmiyorsa, bir takım bilgiler toplamanız gerekir. Bunun için bir hafta boyunca kan şekerinizi günde dört kez ölçün. Bütün sonuçları not alın. Bu sonuçların %80'i 125 ile 175 mg/dl arasında olmalı ve hiçbiri 200 mg/dl'nin üzerine çıkmamalıdır. Eğer ölçümler sonucunda çok düşük ya da çok yüksek değerleriniz varsa doktorunuza ve beslenme uzmanınıza danışmanız gerekir.

Unutmayınız ki sağlıklı yaşam sizin elinizdedir...




 





» Bu sayfayı tavsiye edin
 
Diyabet hakkında bilmek istediğiniz tüm bilgilere web sitemizden ulaşabilirsiniz.
Adres: 19 Mayıs Mahallesi, Halaskargazi Caddesi, Sadıklar 1 Apartmanı, No:196 Kat:4 Daire:12 Şişli / İstanbul Tel: 0212 296 05 04 Fax: 0212 296 85 50




 
 
 
 
 

Şeker Hastalığı Belirtileri, Diyabet Belirtileri ve Şeker Hastalığı Teşhisi

Şeker hastalığı, eskiden çok karmaşık bir olgu olarak kabul edilirdi. Vücut kimyasındaki tüm aksak­lıklar gibi, şeker hastalığında da vücudun yaşamsal gereksinimleri iyi bilinmeli, organların görevleri ve işlevleri çok iyi anlaşılmalıdır. İnsanı, mekanik bir nes­neyle kıyaslamak gerçi çok zordur ama, enerji gereksinimi için gerekli yakıtı bulamayan bir şeker has­tasını, benzinsiz çalışan bir arabanın motoruna benzetebiliriz.


Aradaki temel fark, şekerlinin, gereksinim duydu­ğu yakıtı, vücudunda olmasına karşın kullanamama­sı, ondan yararlanamamasıdır.

Şeker hastalığının gelişimi, çocuklarda şeker hastalığı, gençlerde insanlarda daha hızlı, erişkinlerde ve yaşlılar­da ise daha yavaştır. Çocuklarda, hastalık belirtileri yüzde 60 olayda, hastalığın başlangıcından sonraki ilk bir ay içinde, hatta bazen bir-iki hafta sonra orta­ya çıkar. Erişkinlerde ise, aylarca hastalığı taşımala­rına rağmen, ilk belirtiler ortaya çıkmaz. Çok daha başka bir nedenle doktora gittiklerinde yapılan "chech-up " sırasında şekere yakalandıklarını tesadüfen öğ­renebilirler.

Hastalığın ilk göstergelerinden biri, aşırı miktarda işeme gereksinimi ve bunun hemen yanı sıra gö­rülen susuzluktur. Bazı olaylarda, susuzluk o denli büyük boyutlara varır ki, hasta, bir gün içinde, nor­mal bir insanın içtiğinden 3-4 litre daha fazla su içer. Tuvalete gitme alışkanlığı edinmiş çocuklarda görü­len yatak ıslatmaları, eğer beraberinde aşırı su tüke­timi de varsa, kesinlikle şeker hastalığı belirtisidir. Hastaların iştahı açılır ama bununla birlikte kilo ve güç kaybı da görülür. Yaşlı insanlar, hastalığa yaka­landıklarında, sık sık halsizlikten, hiçbir neden yok­ken yorgunluktan Ve çok kolay becerebildikleri bazı işleri yapamadıklarından yakınırlar. Kaslarda, özellik­le kullanıldıkları zaman ağrılar ve sızılar baş gösterir, kimi durumlarda görme bozuklukları ortaya çıkar, deri kurur ve çöker, kilo kaybı meydana gelir.

Şeker hastasının duyduğu aşırı su gereksinimi­nin nedeni de kimyasaldır. Kullanılamayacak durum­daki şeker ve yağ asitleriyle dolan kan, bu "katı" maddelerle serum sıvısı arasındaki dengeyi sağlaya­bilmek için fazladan suya ihtiyaç duyar. Bol miktar­da su içilir. Bunun üzerine böbrekler, vücut içindeki su dengesini sağlayabilmek için bol miktarda sidik üretir. Sidikle birlikte atılan şeker, vücuttaki suyun bir kısmını da emerek, beraberinde götürdüğü için su­suzluk daha da artar. Kilo kaybının nedeni de açık­tır. Vücut, depolarını eritmektedir. Bazen kilo kaybı, ayda 6 kilo 350 grama kadar varır. Eğer hasta olan bir çocuksa, zavallı yavru anne ve babasının gözleri önünde hızla erir. Ağız yoluyla giren şeker hücrelere ulaşamadığından enerji üretimi durur ve beyin ile si­nir sistemi çok önemli bir besinden yoksun kaldığın­dan bir durgunluk ve algılama zayıflığı gözlemlenir.

Neyse ki, sidikte şeker olup olmadığını anlamak, son derece basittir. Bundan birkaç yıl önce, özel tahlil haplarının ve araçlarının geliştirilmediği yıllarda, dok­tor ya da hemşireler şeker olup olmadığını anlamak için sidiği kaynatır, içine bazı kimyasal maddeler ek­ledikten sonra renk değişikliği meydana gelip gelme­diğine bakarlardı. Bugün ise, sidikte şeker olup olmadığını anlamak için yalnızca 30 saniye yeterli. Özel şeritler, sidik içine batırıldıktan sonra meyda­na gelen renk değişimi, sidikteki şeker oranını kesin­likle saptar ve doktor, hastası için gerekli kan tahlillerini ve tedavi yöntemlerini belirler.

Şeker hastalığını belirlemek için tek yöntem, si­dik incelemesi değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi, bazı böbrek yetmezliklerinde ve özel durumlarda, si­dikte şeker bulunabilir. Şeker hastalığı olup olmadı­ğını doğrulamak için, hastanın kanının incelenmesine gereksinim vardır. Hastadan istenilen bir anda, se­kiz saatlik bir açlık döneminden sonra, yemekten iki saat sonra ve şeker yüklemesinden sonra kan alına­rak incelenir. Herhangi bir alanda alınan kandaki kan şekeri, hasta bjr insanda, normalden çok daha yük­sek olacaktır. (Örneğin yüz mililitrede 120-130 milig­ram). Açlık kan şekeri de, hastanın dolaşım siste­minde kan şekeri düzeyini normale indirgeyecek in-sülin bulunmayacağından, kuşkusuz normal birine oranla daha fazla olacaktır.

Şeker ya da glikoz yüklemesi, tanının doğrulan­ması için uygulanan en önemli yöntemlerden biridir. Bu inceleme, genellikle hastanelerde yapılır. Hasta, üç saat kadar süren inceleme süresince rahatça ya­tırılır. İncelemeden önceki sekiz saat içinde, hasta­nın hiçbir şey yememesi gereklidir. Deneyin başlan­gıcında, hastaya, vücut ağırlığının "Her kilosuna bir gram" hesabıyla saf glikoz su ile karıştırılarak içiri-lir. Glikoz yüklemesi yapılmadan hemen önce, hastadan kan ve sidik alınarak incelenir. Yüklemeden bir ve iki saat sonra da aynı işlem yinelenir. Şeker has­tasında, kan şekeri normale dönmez ve sidik şeker­le yüklenir. Sağlıklı bir kişide ise açlık düzeyi iki saat sonra normale döner ve sidikte şeker görülmez.

Ne var ki, kan şekeri sonuçları "ağırdan alan" bir eğri gösteren insanlarda —ki böylelerinin sayısı bir hayli fazladır— bu noktada bir sorun ortaya çıkar. Bu kişiler, ne tam anlamıyla şeker hastası, ne de tam an­lamıyla normaldir. "Prediyabetik" yani şeker hasta­lığına eğilimli dediğimiz bu tür insanların şeker te­davisine gereksinimleri yoktur. Ancak yine de bes­lenmelerinde aşırı şekerden kaçınmaları, kilo alma­maya özen göstermeleri, her beş yılda bir kan ve sidik şekerlerini ölçtürmeleri gereklidir.Yukarıda anlatılan glikoz yüklemesi, tatlı besin­leri ağız yoluyla alamayan kişilere, glikozun gereken oranda damardan enjekte edilmesiyle de yapılabilir.

 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
Konu:

Diyabet (Şeker Hastalığı)



Forum: Hastalıklar Gönderen: Blue Blood İlk Mesaj: 08-09-2006 (16:35) Son Mesaj: 01-01-2012 (16:39) Cevap: 20 Gösterim: 24490
 
 
Cevap Yeni Konu Aç
 
 
 
 
 
Eski 01-12-2007

İnsülin Tedavisi

#11 (mesaj-linki)
İnsülin enjeksiyonu, halk arasında bilinen aksine, sigara ve alkol gibi bağımlılık ve alışkanlık yapmaz. İnsülinin hayat kurtaran bir ilaç olduğunu ve aslında kendimize enjeksiyon yapmakla daha sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli olanı yaptığımızı hatırlamamız bu fikre alışmamızı kolaylaştırabilir.

İnsülin Nedir?
İnsülinin görevini anlayabilmek için öncelikle vücudumuzun, fonksiyonlarını yerine getirmesi için gerekli olan enerjiyi nasıl sağladığını kısaca bilmemiz gerekir.
Yediğimiz besinler sindirime uğradıktan sonra vücudumuzda bulunan enzimler sayesinde şekere parçalanır. Şeker (gukoz) kan akımı ile vücudun tüm bölümlerine taşınır. Vücudumuzun ana besin kaynağı olan şeker, enerji sağlayabilmek için kandan vücut hücrelerinin (kas hücreleri, yağ hücreleri ve karaciğer hücreleri) içine girmelidir.
İnsülin, vücudumuzda midenin altında ve arka tarafında bulunan pankreas adındaki organın, beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Kandaki şekerin kandan ayrılarak hücre içine girmesini sağlar. Böylelikle kandaki şeker düzeyi de yükselmemiş olur.
Diabetli olmayan bir insanda her gıda alımı sonrası, pankreas alınan besinlerin enerji haline dönüşmesini sağlamak için insülin üretir. Bu demektir ki tüm insanlar insüline bağımlıdır.
Diabetlilerde ise, pankreas yeterli miktarda insülini üretmez veya üretilen insülin hedef hücreler (kas, yağ ve karaciğer hücreleri) tarafından kullanılmaz. Bu durumda vücudumuz için hayati öneme sahip olan insülini dışarıdan vücudumuza sağlamamız gerekmektedir.
İnsülin şu an için, hap ya da tablet şeklinde kullanılamamaktadır. İnsülin bir enjektörle cilt altına enjekte edilmek üzere sıvı halde bulunmaktadır.
İnsülin enjeksiyonu, halk arasında bilinen aksine, sigara ve alkol gibi bağımlılık ve alışkanlık yapmaz. İnsülinin hayat kurtaran bir ilaç olduğunu ve aslında kendimize enjeksiyon yapmakla daha sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli olanı yaptığımızı hatırlamamız bu fikre alışmamızı kolaylaştırabilir.

İnsülin Tedavisinin Amaçları Nelerdir?
İnsülin tedavisinin amaçı;
  • Kan şekerini normale getirmek
  • Komplikasyonları önlemek
  • Önlenemeyecek düzeyde komplikasyonlar oluşmuşsa ilerlemeyi durdurmak
  • Çocuklar için büyüme ve gelişmenin normal sınırlar içinde gitmesini sağlamak
  • Hamilelik ve gebelikle ilgili komplikasyonları önlemektir.
İnsülin Tedavi Şemasına göre Uygulama Yöntemleri
Günde bir kez insulin enjeksiyonu: Kan şekeri kontrolü ağızdan şeker düşürücü haplarla istenilen düzeyde sağlanamayan yaşlı, sosyal sorunları olan, yalnız yaşayan, hareket kısıtlılığı olan Tip 2 Diabetlilere önerilen en basit insülin uygulaması yöntemidir.
Günde iki kez insulin enjeksiyonu: Genellikle tek dozun yeterli olmadığı durumlarda Tip 2 Diabetlilere önerilen insülin tedavisidir, sabah ve akşam saatlerinde yaklaşık 12 saat aralıkla olmak üzere günde 2 doz insülin uygulaması yapılır.
Günde 3 veya 4 kez insulin enjeksiyonu: Günümüzde en iyi insülini yerine koyma yöntemi olarak önerilmektedir. Gebe olan Diabetliler, Tip 1 Diabetliler, günlük yaşamı yemek ve aktivite yönünden yoğun ve düzensiz olanlar için en uygun yöntemdir. Bu yöntemle çok iyi bir kan şekeri kontrolü sağlanabilir.

Sürekli subkutan insülin infüzyonu (İnsülin pompa tedavisi)
İnsülin pompası aracılığı ile bazal ve bolus insülin uygulanır. Bolus insülin öğünle alınan karbonhidratların kullanılmasını sağlayarak tokluk kan şekeri yükselmelerini önler. Bazal insülin ise 24 saat boyunca gerek öğün aralarında gerek ise gece boyu kan şekeri kontrolünün sağlanmasından sorumludur. Günde 4 veya daha fazla kez insulin uygulamasının yapılması (Yoğun insulin tedavisi) karbonhidrat sayımı yöntemi ile öğün planlamasının yapılmasını gerektirir.

İnsülin Tedavisinin Yan Etkileri Var mıdır?
İnsülin tedavisinin en önemli yan etkisi kan şekeri düşmesidir (hipoglisemi). Kan şekeri 50 ml/dl'nin altına düştüğü zaman hipoglisemi görülür.
  • Doktorunuza danışmadan insülin dozunda değişiklik yaparsanız,
  • öğün atlarsanız
  • Öğünde almanız gereken miktarlardan daha az miktarda karbonhidrat içeren besin tüketirseniz
  • Diğer günlere kıyasla daha fazla hareketliyseniz veya egzersiz yaparsanız hipoglisemi yaşabilirsiniz.
Hipoglisemi belirtileri
  • terleme,
  • titreme,
  • dikkat dağılması,
  • baş dönmesi,
  • şuur bulanıklığı,
  • bulanık görme,
  • uykudan uyanamamadır.
Hipoglisemi evinizden uzakta, yolculukta veya herhangi bir yerde ve zamanda olabilir. Bu nedenle Diabet kimlik kartınızı mutlaka yanınızda taşıyınız.
Hipoglisemi belirtileri hissedince, her zaman yanınızda, işyerinizde, kullandığınız arabada kesme şeker, toz şeker, meyve suyu, limonata gibi basit karbonhidrat içeren bir besin bulundurunuz.
Aile bireylerinin, arkadaşlarınızın ve yardımcılarınızın hipoglisemi belirtilerinin neler olduğunu ve nasıl tedavi edildiğini öğrenmeleri, sizin için hayati önem taşımaktadır.

Son Düzenleyen Pasakli_Prenses; 24-12-2008 @ 23:49.
 
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
 
 
Eski 11-12-2007

Diyabet (Şeker Hastalığı)

#12 (mesaj-linki)
Demir YumruK
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Diyabet veya şeker hastalığı
, vücudun kandaki şeker oranını düzgün bir şekilde kontrol edememesiyle karakterize olmuş bir hastalıktır. Vücudun kandaki şeker oranını kontrol edememesi, kandaki şeker düzeyininin çok yükselmesine (hiperglisemi) neden olabilir. Kronik bir hastalık olan diyabet vücudun insülin hormonunu yeteri kadar üretememesi veya üretmesine rağmen kullanamaması sonucu gerçekleşebilir. Buna göre diyabet ikiye ayrılır; tip I ve tip II.


Tip-1 diyabetin belirtileri
  • Diyabetin bu tipi yaşlandıkca ve aşırı kilo
  • Aşırı susuzluk ve fazla idrar
  • Aşırı yorgunluk ve bitkinlik
  • Bulantı ve iç bayılmaları
  • İştahsızlık
  • Fazla miktarda idrar yapma
  • Ani kilo kaybı
  • Cinsel isteksizlik
Tip-2 diyabetin belirtileri
  • Sık idrara çıkma,
  • Ağız kuruluğu,
  • Çok su içme,
  • Açlık hissi,
  • Cilt yaralarının geç iyileşmesi,
  • Kuru ve kaşıntılı bir cilt,
  • Sık sık infeksiyon gelişmesi,
  • Ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma görülür.
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 13-11-2008

Diyabet

#13 (mesaj-linki)
HerHangiBiri
Diyabet tedavisinde yeni yaklaşım!
14 Kasım Dünya Diyabet Günü her yıl olduğu gibi bu yıl da tüm dünyada diyabet (şeker) hastalığı ve tedavi süreçlerini daha geniş çaplı olarak gündeme getiriyor. AstraZeneca ve Bristol-Myers Squibb firmalarının işbirliği ile geliştirilen yeni bir ilaç, Tip 2 diyabet hastaları için yeni bir tedavi seçeneği sunacak.
Dünya Sağlık Örgütü’nün salgın hastalık ilan ettiği diyabet (şeker hastalığı), günümüz hareketsiz yaşam koşullarının da etkisiyle giderek daha çok toplum sağlığını etkiliyor.

*2006 IDF (International Diabetes Federation) rakamlarına göre dünyada 230 milyon diyabet hastası bulunuyor. Bu sayıya her yıl 7 milyon hasta ekleniyor. 2025’te 350 milyon kişinin diyabet hastası olacağını öngören IDF’ye göre diyabet komplikasyonları nedeni ile her yıl 3,8 milyon kişinin hayatını kaybetmektedir.

**Türkiye’de ise diyabet sıklığı % 7.2 olarak hesaplanıyor. Her 3 diyabetliden biri diyabetinin farkında değil.

Tip 2 Diyabet
Tip 2 diyabet pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılmaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumudur.
Diyabet vakalarının % 90’ını ise Tip 2 diyabet oluşturuyor. Ancak çok sayıda Tip 2 diyabet hastası hali hazırdaki tedavi yöntemleriyle yeterince kontrol altında tutulamıyor. Uzmanlar bu kronik hastalığa karşı verilen mücadelede tedaviye yönelik yeni seçenekler araştırmaya devam ediyor.
14 Kasım Dünya Diyabet Gününde, diyabet hastalığının tedavisine yönelik yeni bir yaklaşım gündeme geldi. AstraZeneca ve Bristol-Myers Squibb firmaları, Tip 2 diyabetin tedavisine yönelik ilaç geliştirmek güçlerini birleştirdiler. İki büyük firmanın diyabet için güçbirliği, tüm dünyada Tip 2 diyabetin tedavisine yönelik yeni bir vizyon sunacak. Çok yakında hastaların hizmetine sunulması beklenen yeni ilaç diyabet tedavisini kolaylaştıracak ve hastaların hayat standartlarını yükseltecek. Yeni geliştirilen ilacın Tip 2 diyabetin tedavisinde yepyeni bir dönem başlatacağına inanılıyor.

Siz de risk altında olabilirsiniz!
Ailede geçmişte diyabetin görülmesi, düzenli egzersiz yapılmaması, fazla kilolar, ve geçmişte hamilelik sırasında meydana gelen bir diyabet şekli olan gestasyonel diyabetin görülmüş olması diyabetin risk faktörleri arasında yer alıyor.
Diyabet, küresel ölümlerin dördüncü önemli nedeni. Tüm diyabetli kişilerin bir çoğu sağlık durumlarının farkında değil, bu da eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yürütülmesi gerektiği anlamına gerektiriyor. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde ağırlık kazanan bu çalışmalar tüm dünyada çeşitli etkinliklerle yürütülüyor .

Diyabet ve obezite hakkında
Şeker hastalığı (diyabet), vücudumuzda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretememesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamamasına bağlı olarak gelişen ve ömür boyu süren bir hastalık. İnsülin hormonu, şeker, karbonhidratlar ve diğer besinlerin insan vücununda günlük hayatı devam ettirmek için gerekli olan enerjiye dönüştürülmesini sağlıyor. Diyabete neden olan etkenler araştırılmaya devam etmekle beraber genetik faktörlerin yanında obezite ve hareketsizlik gibi çevresel faktörlerin hastalığın gelişmesinde rolü bulunuyor. Özellikle de obezite, birçok kronik hastalık ve engelin yanında, Tip 2 diyabetin oluşmasının da baş sorumlularından biri. Obezite ve Tip 2 diyabet, bugün dünya genelinde en hızlı yayılan olan sağlık problemleri arasında gösteriliyor.

**** Dünyada 1 milyar yetişkin ve 150 milyon çocuk aşırı kilolu, bunlar arasından 200 ile 500 milyonu ise tıbben obez.

Diyabet, körlük, inme, kalp ve damar hastalıkları, böbrek yetmezliği ve sinir sistemi rahatsızlıkları gibi tüm vücudu etkileyen ciddi sağlık problemlerine neden olabiliyor.


Kaynaklar:
* International Diabetes Federation, World Diabetes Day
** TURDEP(Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi Çalışması Sonuçları)
*** Türkiye Diyabet Vakfı, Diyabet Vakfı
**** WHO (World Health Organization)
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 17-11-2008

Diyabet testleri

#14 (mesaj-linki)
HerHangiBiri
Bu teste dikkat!
HbA1c, diyabet hastaları için glisemik kontrolü gösteren bir ölçü birimidir. Son 2 - 3 ay içindeki ortalama kan şekeri düzeyini verir. Diyabet hastalarının düzenli aralıklarla HbA1c değerini ölçtürmeleri çok önemlidir.
HbA1c, diyabet hastaları için glisemik kontrolü gösteren bir ölçü birimidir. Kırmızı kan hücrelerinde glukozun bağlı olduğu hemoglobin yüzdesini ifade eder. Hemoglobin kırmızı kan hücrelerinde oksijeni bağlar ve taşınmasını sağlar. Test, 120 gün yaşayan ve daha sonra dalakta parçalanan kırmızı kan hücrelerine dayalıdır.
Kısacası HbA1c son 2 -3 ay içindeki ortalama kan glukozu (kan şekeri) düzeyini verir.
Diyabet hastalarının düzenli aralarla (3 -4 ayda bir) HbA1c değerini ölçtürmeleri tüm yılı takip etmiş olmak açısından önemlidir. Çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde ise büyüme hormonu salgılandığından bu dönemde kan glukoz düzeyleri ve iyi bir HbA1c değerini elde etmek daha zordur. HbA1c düzeyinin çok düşük olması durumunda, ortalama kan glukozu düzeyiniz çok düşük olacaktır ve hipoglisemi riski artacaktır dikkatli olun.
HbA1c değerinde yüzde 1’lik azalma ile;

  • Mikrovasüler komplikasyonlar (retinopati, nefropati, nörapati) yüzde 37 azalıyor.
  • Diyabet hastalarında iyi bir glisemik kontrol sağlanamaz ise ortaya çıkan bu problemlerden Nöropati’de el ve ayaklarda çorap veya eldiven tarzında yanma, uyuşma olur. Diyabetik retinopati de vitreus kanaması sonucu retina dekolmanı ve körlük meydana gelebilir. Diyabetik nefropati de ise çeşitli evrelerden sonra böbrek yetmezliği (üremi) meydana gelir.
  • Diyabete bağlı ölümler yüzde 21 azalıyor.
  • Miyokard enfarktüsü yüzde 14 azalıyor.

Diyet veya diyabetik gıdalar nasıl yenilmeli?
Diyabetli olan bireyler diyet veya diyabetik gıdalar konusunda bilinçlenmeli ve mutlaka etiket okuma alışkanlığına sahip olmalı.
Üzerinde ‘diyet veya diyabet için uygundur’ yazılı bir yiyecek herkes için uygun olmayabilir. Örneğin diyet bisküvi içinde şeker yoktur fakat un, yağ ve kalori içermektedir, bu nedenle istediğiniz kadar yiyemezsiniz.
Ancak öğün içinde bazı yiyeceklerle değişim yaparak kullanabilirsiniz. Bu konuyu mutlaka beslenme uzmanınızla görüşün ve içindeki karbonhidrat miktarına göre günlük diyet içinde nasıl kullanacağınızı öğrenin.
Dışarıdan satın almak yerine kendinizde Aspartam ve/veya Asesülfam K içeren tatlandırıcıların toz formu ile reçel, kek, pasta, komposto, muhallebi aşüre hazırlayabilirsiniz.

Kimler diyabet riski taşır?
  • Fazla kilolu iseniz
  • Yakın akrabalarınızda Tip 2 diyabetli olan varsa
  • Tansiyon yüksekliğiniz var ise
  • HDL kolesterol veya trigliserit düzeyleriniz normal değil ise
  • 4 kilo üzerinde çocuk doğurmuş iseniz veya gebelikte çıkan bir diyabetiniz varsa daha genç yaşlarda ve daha sık test yaptırmalısınız.

Alkollü içki içilebilir mi?
Diyabet eğitimi çok iyi olanlar ve iyi glisemi kontrolü sağlayan bireyler alkollü içki içmek isterlerse 1 kadeh şarap veya 1 bardak alkolsüz bira veya fazlaca sulandırılmış viski veya rakı içebilirler. Kilo vermesi gereken tip 2 diyabetlilere, nöropati komplikasyonu oluşmuş diyabetlilere, hipoglisemileri sık olan diyabetlilere, kan trigliserid ve kolesterol düzeyi yüksek olan diyabetlilere alkollü içki içmeleri genelde önerilmez.
Aç karnına alınan alkol ciddi hipoglisemilere yol açar, bu nedenle diyabetlilerin aç karnına alkol almamaları gerekir.

MİLLİYET
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 09-12-2008

Biyolojik saat ve diyabet

#15 (mesaj-linki)
HerHangiBiri
Biyolojik saat ve diyabet riski arasında bağlantı
Biyolojik saat ve şeker hastalığına yakalanma riski arasında bağlantı olduğu saptandı.
Fransa'nın Lille kentindeki Pasteur Enstitüsü'nden Philippe Froguel'in, Londra'daki İmparatorluk Koleji'nden Danimarkalı ve Finlandiyalı bilim adamlarıyla yaptığı araştırma, vücudun biyolojik saatini düzenleyen melatonin hormonunun bağlandığı, alıcı MT2'yi üreten gendeki anormalliklerin kandaki şeker oranını yükselttiğini ve tip 2 diyabete yakalanma riskini yüzde 20'ye kadar arttırtığını gösterdi.
Anormalliklerin aşırı kiloya da neden olabileceğini belirten Froguel, ''kötü uykunun, fazla kilo alımına davetiye çıkardığını, hatta hastaların şeker hastalığının ortaya çıkmasından önce çöktüğünü'' ifade etti.
Bilim adamları, melatonin'in rolüyle ilgili araştırma sonucunun şeker hastalığı ve depresyon arasındaki bağlantıya da ışık tuttuğunu, araştırmanın bu kronik hastalıklara yakalananların daha iyi tedavi edilebilmesine katkıda bulunabileceğini belirtti.
23 bin kişinin katıldığı araştırma, "Nature Genetics" dergisinde yayımlandı.
Hormon salgılarının 24 saatlik ritmler halinde düzenlenmesi, "biyolojik saat" olarak adlandırılıyor. Herhangi bir nedenden ötürü bu döngüde düzensizlik olması da biyolojik saatin şaşırmasına yol açıyor. Melatonin hormonu ise biyoritmi belirliyor ya da etkiliyor. Hormon, kişiden kişiye değişse de, yaklaşık olarak 23:00 ile 05:00 saatleri arasında salgılanıyor.


 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 09-08-2009

Diyabette Ağız Sağlığı

#16 (mesaj-linki)
reyan
Kontrolsüz diyabet; kan şekerini yükselten, damarsal ve sinirsel değişiklikler nedeniyle kalp, böbrek ve göz gibi organlarda hasara yol açan bir hastalık olarak nitelendiriliyor.
Vücudun genel sağlık durumunu etkileyebilen diyabette, ağız sağlığı da olumsuz etkileniyor. Diş Hekimi Doç. Dr. Özen Doğan Onur’un verdiği bilgilere göre; kontrolsüz diyabette tükürük yüksek seviyede şeker içerdiğinden, diş çürüğüne sıkça rastlanıyor. Kontrol altındaki diyabette ise şeker içeren gıda alımı kısıtlandığında tükürükteki şeker seviyesi düşüyor ve çürümeler azalıyor.
İltihaplı diş etleri
Diş etleri sağlığı da diyabetik kontrol ile çok sıkı ilişki halinde. Yüksek kan şekeri seviyesinin kan damarlarında kalınlaşmaya ve tıkanmaya neden olduğu, bilinen bir gerçek. Bu bozukluklar, kan damarlarının oksijen taşıma ve metabolizma artıklarını uzaklaştırma faaliyetlerini zayıflatarak, dokuların beslenmesini olumsuz yönde etkiliyor. Bu durum, diş etlerinin iltihaplanmaya karşı direncini düşürüyor. İltihaplı dişetleri ile diyabeti kontrol altına almak güçleşiyor.
Dişler sallanmaya başlıyor
Bazı bakteriler, şeker olan ortamda daha hızlı gelişiyor. Bu nedenledir ki, tükürüğün yüksek seviyelerde şeker içerdiği hastalarda diş eti iltihapları şiddetleniyor. İltihap, kan şeker seviyelerini yükselten önemli bir etken. Diş etlerinde iltihap engellenemediğinde, olduğu yerde sınırlı kalmıyor, dişlerin etrafındaki alveol kemiğini de yavaş yavaş eriterek dişlerin sallanmasına, diş eti iltihabının şiddetlenmesine, çiğneme sırasında ağrılara ve sonunda dişlerin kaybına yol açıyor. Bu süreç yaşanırken hasta, ağrı ve dişlerde sallanmanın yanı sıra, diş etlerinde kanama ve ağızda kötü koku hissediyor. Bu süreçten kurtulmak için; diyabet kontrol altına alınmalı ve iyi bir ağız bakımı sağlanmalıdır. Ağız sağlığı deyince:
- Çürüksüz dişler
- Sağlıklı diş etleri
- Dişler etrafında yeterli alveol kemiği desteği
- Sağlıklı ağız mukozası (ağız boşluğunda her yeri kaplayan yumuşak dokular)
- Yeterli ve kaliteli tükürük akla gelmelidir.

Ağız ve diş bakımı nasıl uygulanmalı?
Tüm bireyler, sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yatmadan önce olmak üzere günde en az 2 kez yumuşak bir diş fırçasıyla küçük dairesel hareketler eşliğinde dişlerini 3′er dakika fırçalamalı. Dişler fırçalandıktan sonra diş ipi ile dişlerin araları temizlenmeli ve işlem sonrası ağız su ile çalkalanmalı. Diş ipi, dişler arasına yerleştirilirken diş etine fazla bastırılmamalı. Eğer daha önce hiç diş ipi kullanılmadıysa, kullanımdan sonraki ilk günlerde diş etlerinde ağrı hissedilebiliyor. Ne bu ağrı, ne de diş etlerinde kanama, hastayı diş fırçalamaktan ve diş ipi kullanmaktan alıkoymamalıdır. Hastalar, ağızlarında diyabete bağlı daha başka problemler de yaşayabiliyor. Diyabetli hastalar, tükürüklerindeki şeker nedeniyle ağızda mantar enfeksiyonlarına açıktır. Bu sorunun en basit şekli, dudakların birleşim yerinde çatlak ve kızarıklar halinde kendisini belli ediyor. Sigara kullanımı ve takılıp çıkartılabilen protezlerin bütün gün ağızda taşınması, mantar gelişimini daha da hızlandırabiliyor. Ağızda mantar enfeksiyonunun tedavisinde ilaçlardan faydalanılıyor, sigara kullanımı durduruluyor. Protezlerin temizliğine dikkat ediliyor, geceleri de çıkartılması yoluna gidiliyor.

Diş hekimine gitmeden önce…
Diyabetli hastalar diş hekimine gitmeden bir gün önce mutlaka açlık kan şekeri seviyelerini ölçtürmeli ve bu bilgiyi diş hekimine bildirmeli. Kan şekeri seviyeleriyle ilgili sorulara da doğru yanıtlar vermeli. Unutmayalım ki, kontrolsüz diyabette ve yüksek kan şekeri seviyesinde yara iyileşmesi gecikiyor, iltihaplanmalar şiddetleniyor. Herhangi bir cerrahi müdahaleden önce hastanın kan şekeri seviyesinin 180 mg/dl’nin altında olması isteniyor. Kan şeker seviyesinin 180 mg/dl’nin üzerinde olduğu hastalarda ancak acil enfeksiyon müdahalesi yapılıyor. Çünkü enfeksiyon, kan şekerini daha da yükseltiyor. Bunun dışındaki diğer tüm tedaviler kan şekeri seviyesi düşürülene kadar erteleniyor.

En uygunu sabah saatleri
Diyabetli hastalara diş müdahalesi için en uygun zaman kahvaltıdan sonraki sabah saatleridir. Yapılan tedavi, hastanın beslenme düzenini ve ilaç kullanım saatlerini aksatmamalı. Bazı geniş cerrahi müdahalelerde, hastanın hekimi ile görüşülerek hem beslenmede hem de ilaçların dozunda değişiklik yapılabiliyor. Sağlıklı bir ağız elde edebilmek için hem hastanın hem de hekimin emeğine ihtiyaç var. Kontrollü beslenme, düzenli ilaç kullanımı, ihmal edilmeyen ağız temizliği ve diş hekimi kontrolleriyle, ağız sağlığını korumak ve kendi dişlerimiz ile yaşamak daha kolay ve keyifli olacaktır.
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 08-12-2009

Diyabet bunama riskini artırıyor

#17 (mesaj-linki)
_KleopatrA_
Yapılan araştırmalar diyabetin bunama riskini yüzde 63 oranında artırdığını gösteriyor. Bu nedenle henüz kesin tedavisi bilinmeyen Alzheimer’da risk faktörlerini düşürmek için öncelikle kan şekerini kontrol altında tutmak gerekiyor.
Dünya genelinde global bir salgın olarak ilerleyen diyabetle ilgili çalışmalar devam ettikçe ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Dikkat çekici araştırmalardan biri de diyabet ve Alzheimer ilişkisi üzerine kurulu. Peki bu iki hastalık arasında nasıl bir bağlantı bulunuyor?
Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner’in verdiği bilgiye göre, kılcal damarlardaki daralmaya bağlı olarak ortaya çıkan damarsal bunama, tüm bunama nedenleri arasında Alzheimer hastalığından sonra ikinci sırada yer alıyor.
Damarsal bunama hastalarında kılcal damarlar tıkandığı için hiçbir klinik belirti vermeden sinsi bir şekilde bellek yitimi gerçekleşiyor. Damarların tıkanmasını sağlayan nedenler arasında ise, damarsal tıkanmanın tüm risk faktörlerinin yanında kan şekeri yüksekliği ve yüksek tansiyon ilk sırada yer alıyor.
Günümüzün tartışması ise damarsal bunamada olduğu gibi aynı risk faktörleri Alzheimer hastalığı içinde geçerli midir?
Yani kan şekeri yüksekliği Alzheimer oluşumuna etki ediyor mu? Alzheimer hastalığının gelişmesinde diyabetin de rol aldığını kabul edenlerin sayısının giderek arttığını söyleyen Prof. Şahiner, “Son yıllarda bu varsayıma yönelik bilimsel araştırma verilerine göre kan şekeri yüksekliği bunama riskini artırmaktadır” diye konuşuyor.
Bilimsel çalışmalar devam etse de henüz diyabetin hangi mekanizmayla bunamayı artırdığı tam olarak bilinmiyor.

Diyabet Alzheimer gelişme hızına da etki ediyor

Son olarak bu ilişkiye yönelik heyecan verici sonuçları olan bir çalışma İsveç Uppsala Üniversitesi’nden 2009 yılı Ağustos ayından yayımlandı. Bu çalışmada uzun süreli glukoz metabolizması, insülin salınımı ve etkinliğini ile Alzheimer hastalığı ve damar tıkanıklığına bağlı bunama ile ilişkisi incelenmiş. Ortaya çıkan ilginç sonuçlara göre; 1990 ile 1995 yılları arasında bunaması olmayan 71 yaşında 1125 erkek bireyde oral glukoz yükleme testi ile birlikte insülin düzeyleri ölçülmüş. Daha sonra bu kişiler 12 yıl boyunca sağlık açısından izlenmiş. Toplam 257 bireyde bunama veya bellek bozuklukları görülmüş. Bu 257 hastanın 81’i Alzheimer, 26’sı damarsal bunama tanısı almış.
Hastaların kan basıncı farkları, vücud kütle indeksleri, kolesterol düzeyleri, sigara içmeleri ve eğitim düzey farklılıkları göz alınarak yapılan hesaplamalar “glukoz yükleme sonrasında düşük insülin salınımı” gösteren hastaların Alzheimer riskinin yükseldiği görülmüş. Damarsal bunama hastalarında bu riskin daha da arttığı görülmüş.
Prof. Dr. Türker Şahiner’in verdiği bilgiye göre, diyabet ve Alzheimerle ilgili bir başka dikkat çekici nokta ise diyabetli kişilerde bellek çok daha hızlı şekilde bozuluyor. Yapılan bir başka araştırmada ise diyabet Alzheimer’a zemin hazırladığı gibi hastalığın seyrini de hızlandırdığına dikkat çekiliyor.
Prof. Dr. Türker Şahiner yakın zamanda yapılan çalışmaların diyabet ve bunama ilişkisini çok net ortaya koyacağını belirterek, “Bu nedenle henüz kesin tedavisi bulanamayan Alzheimer hastalığı için risk faktörlerini düşürmek istiyorsak öncelikle kan şekerimizi kontrol altında tutmalıyız. Böylelikle yakın gelecekte ümit verici tedavi seçeneklerini kullanma şansını yakalayabiliriz.”

Diyabetin Türkiye’de ve dünyada görülme sıklığı

Diyabet, dünya genelinde global bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Her geçen gün sıklığının artmasıyla birlikte başka kronik hastalıklara neden olabilmesi hastalığın önemini artırıyor. Yapılan araştırmalar, dünya genelinde150 milyon diyabetlinin bulunduğunu gösterirken, bu sayının 2025 yılında 300 milyonu aşacağı tahmin ediliyor.
Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ve Diyabet Uzmanı Dr. Mithat Bıyıklı, Türk toplumunda diyabet görülme oranının %7.2 olduğu ve diyabetin ortaya çıkmasında çok önemli olan glikoz tolerans bozukluğu yani gizli şekerlilerin oranının ise % 6.7 olduğuna dikkat çekiyor.


Diyabette ulaşılması gereken kan şekeri hedefleri

Kan şeker düzeylerindeki hedefler, tedavide en kısa sürede ulaşılması gereken rakamları yansıtıyor. Kan şekeri değerlerinin uluslararası klavuzlarda belirlenen güvenli aralığa çekilmisi gerektiğini söyleyen Dr. Mithat Bıyıklı, ulaşılması gereken hedefleri şöyle ifade ediyor;
Hastanın gerek laboratuvarda kan testleri kontrollerinde, gerekse evde kendi şeker ölçüm cihazı ile yapacağı ölçümlerde; sabah-öğle-akşam yemeklerinden önce açlık kan şekeri değerinin 80-110 mg/dl arası olması gerekir. Açlık kan şekeri kadar önemli olan, bir başka değer de tokluk kan şekeridir. Yine her üç ana öğüne ait yemeğe başladıktan iki saat sonra bakılan tokluk kan şekerinin 80-140 mg/dl arası olması beklenir.
Diyabet tedavisinde kan şekeri yüksekliği kadar düşüklüğü yani hipoglisemi de önemle üzerinde durulan bir konudur. Kan şekeri ölçümlerinde 80 mg/dl’yi alt sınır kabul ederiz. Sonuçlar 60-80 mg/dl arası değerlerde ise birtakım sorunlara neden olabilecek hipoglisemi riskine karşı tedbir alırız. Hastanın ilaç dozlarını yeniden ayarlarız ve diyetini gözden geçiririz. 60 mg/dl altında hipoglisemi değerleri, riskli değerler olarak kabul edilir ve acil şeker yükseltici tedbirler almayı gerektirir.
Eğer açlık kan şekeri 110 mg/dl’nin, ikinci saat tokluk kan şekeri de 140 mg/dl’nin altındaysa hastanın ‘Hemoglobin A1c’değerlerine bakılır. Kan şekerine ait son ve en önemli hedef olarak kabul edilen A1c’nin önemini hastalara anlatmak için “Bu sizin karne notunuzdur!”diyoruz. Çünkü A1c testi hastanın son üç aylık kan şekeri değerlerin ortalamasını yansıtır. Bir anlamda tedavinin kan şekeri düzeyi açısından başarısını gösteren ‘Hemoglobin A1c’ Testi’nin %6.5 değerinin altında sonuç vermesi beklenir.


 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 09-05-2011

Cvp: Diyabet (Şeker Hastalığı)

#18 (mesaj-linki)
DSÖ’den diyabete önlem alma uyarısı

Dünya genelinde diyabet hastası sayısının 220 milyona ulaştığını bildiren Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), üye ülkeleri birçok hastalığı tetikleyen diyabete karşı daha etkin önlemler almaları konusunda uyardı.
DSÖ’nün resmi internet sitesinde yayımlanan rapora göre, dünya genelinde diyabet hastası sayısı 220 milyona ulaşırken, yüksek kan şekerinden kaynaklanan sorunlardan çoğunluğu az ve orta gelir düzeyindeki ülkelerden her yıl 3,4 milyon insan hayatını kaybediyor. DSÖ’nün projeksiyonuna göre, diyabetle mücadelede daha etkili tedbirler alınmadığı takdirde, 2030 yılına kadar bu sayının iki katına çıkması bekleniyor.
Pankreasın yeterince insülin üretmemesi ya da üretilen insülini etkin şekilde kullanamaması olarak tanımlanan diyabet hastalığının, kan şekerinin yüksek seyretmesi durumunda başta kalp damar hastalıkları olmak üzere vücuttaki birçok sisteme ciddi zararlar verdiğine işaret edilen raporda, sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel faaliyet, normal vücut ağırlığının korunması ve sigara kullanılmaması halinde özellikle Tip 2 diyabetin olumsuz etkilerinin azaltılabileceği kaydediliyor.
DSÖ’nün verilerine göre, dünyadaki 220 milyon diyabet hastasının yüzde 90′ı, kilo, genetik ve fiziksel hareketsizlikten kaynaklanan Tip 2 şeker hastalığına sahipken, kalan yüzde 10′u, çocuklukta başlayan ve vücudun insülin üretmemesinden kaynaklanan Tip 1 şeker hastaları oluşturuyor.
Tip 2 diyabetin uzun yıllar boyunca bir yetişkin hastalığı olarak kabul edildiği, ancak son 20 yıl içinde hastalığın yaşının giderek düştüğünü ve artık çocuklarda da görüldüğü belirtilen raporda, DSÖ, Tip 2 diyabet yaşının düşmesinin çok önemli bir tehlike olduğunun üye ülkeler tarafından anlaşılması ve mutlaka tedbir alınması gerektiği uyarısında bulunuyor.

Kalp, damar, göz, böbrek ve sinirleri ciddi şekilde zedeleyen şeker hastalığının zaman içinde böbrek yetmezliği, felç, görme kaybı ve kalp krizlerine yol açabildiği ifade edilen raporda, şeker hastalarının yüzde 50′sinin kalp damar hastalıklarından hayatlarını kaybettikleri hatırlatılıyor ve üye ülkelerin gerek şeker hastalığının önlenmesine yönelik programlara, gerekse teşhis edilmesi çalışmalarına kaynak ayırmaları öneriliyor.
Raporun dikkat çektiği bir diğer konu da hastalığın neden olduğu sorunların tedavisi harcamalarının, daha düşük bütçeli sağlıklı yaşam programları hayata geçirilerek önlenebilecek olması. Dünya üzerindeki tüm şeker hastalarının yüzde 90′ını oluşturan Tip 2 diyabetin önlenmesi, geciktirilmesi ya da kontrol altında tutulması, kilo kontrolü, sağlıklı beslenme, fiziksel aktivitenin artırılmasıyla mümkün.
DSÖ, devletlere vatandaşların bu konularda bilgilenmesini sağlayacak programları hayata geçirme çağrısı yapıyor.
Kan şekeri ölçümünün maliyetinin düşük olduğuna işaret eden DSÖ, üyelere diyabet teşhisine yönelik kontrollerin artırılması konusunda da daha fazla kişiye ulaşmalarını tavsiye ediyor.
Diyabete bağlı ölümlerin, organ ve işlev kayıplarının önüne geçilebilmesi içinse sağlık sistemlerinin, tüm diyabet hastalarının düzenli göz, böbrek kontrolleri yapılmasına olanak tanıması öneriliyor.
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 23-06-2011

Cvp: Diyabet (Şeker Hastalığı)

#19 (mesaj-linki)
Diyabetin Nedenleri

İnsülinin az salgılanmasının birçok bilinen nedeni var­dır. İnsanlar bu nedenlerden bir veya birkaçından dolayı diyabet olabilirler. Halk arasında diyabete yol açtığına ina­nılan pek çok neden varsa da, bunların herhangi bir bilim­sel dayanağı yoktur.
Genetik faktörler
Tek yumurta ikizlerini ve diyabetli kişilerin soyağaçla-nnı inceleyen araştırmacılar, her iki diyabet tipi için de ka­lıtımın önemli bir etken olduğu sonucuna varmışlardır. Tip 1 diyabette, ikizlerden birinde diyabet varsa, diğerinde de görülme riskinin % 50 olduğu belirlenmiştir. Diyabetli ana-babanın çocukları için ise bu ihtimal % 5′tir. Tip 2 diyabet­te, tek yumurta ikizlerinin birinde hastalık görülmesi duru­munda diğerinin de diyabet olma ihtimali neredeyse % 100′dür.
Diyabetin kalıtımsal olarak kime geçeceğini tahmin et­mek oldukça zordur ancak genel nüfusun içinde, diyabete yakalanma eğiliminin çok yüksek olduğu düşünülen aile sayısı epeyce azdır. Bilim adamlan diyabete neden olduğu düşünülen birkaç gen belirlemişlerdir. Aile bireylerini teste tâbi tutarak diyabete yakalanma risklerini belirlemek mümkün olabilir.
Söz konusu genleri tespit etmek çoğunlukla zordur ve bu durum, sadece tek genin etkili olduğu hastalıklardan farklıdır. Bu nedenle anne ya da babanızın diyabeti olsa dahi, bunun mutlaka sizde de görüleceği söylenemez. Aynı şekilde sizde diyabet varsa da, çocuklarınızda gö­rülmeyebilir.
Diyabetin ortaya çıkması konusunda, kalıtımın dışında etkili olan başka faktörlerin de bulunduğu açıktır.
Enfeksiyon
Tip 1 diyabetin çocuklarda ve gençlerde, yılın öksürük ve soğuk algınlığının yaygın olduğu dönemlerinde ortaya çıktığı bir süredir bilinen bir gerçektir. Kabakulak ve Cox-sackie gibi bazı virüslerin pankreası tahrip ederek diyabe­te neden olduğu bilinmektedir. Ancak doktorların diyabeti belli bir enfeksiyona bağladıkları nadiren görülür. Bunun açıklaması, enfeksiyonun ancak yıllar sonra gün ışığına çı­kan bir süreci başlatmış olmasıdır.
Çevresel faktörler
Tip 2 diyabeti olanlar genelde aşın kilolu ve dengesiz beslenme düzenine sahip kişilerdir. Diyabet riskinin düşük olduğu bir ülkeden yüksek olan bir ülkeye taşınan kişile­rin, yeni taşındıkları ülkedeki insanlar kadar risk altında olmaları şaşırtıcıdır. Yaşam tarzında meydana gelen ani değişiklikler de diyabete yakalanma riskini arttırmaktadır.
Topraklannda fosfat bulununca zenginleşen Pasifik adalarından Nauru halkı bunun güzel bir örneğini teşkil et­mektedir. Zenginleşen adalılann yeme alışkanlıkları bir­denbire değişmiş; halk çok fazla kilo almış ve diyabete da­ha eğilimli hale gelmiştir.
Tüm bunlar, beslenme biçimi, çevre ve diyabet arasın­da önemli bağlantılar olduğunu gösterir. Ne var ki, diyabet riskiyle kişinin şeker ve tatlı tüketimi arasında kesin bir bağlantı bulunmamaktadır.
İkincil diyabet
Diğer pankreas hastalıklanndan dolayı diyabet olan az sayıda insan bulunmaktadır. Örneğin, pankreasın iltihap­lanması sonucunda ortaya çıkan pankreatit, salgı bezinin büyük bir bölümünü tahrip ettiği için diyabete neden ola­bilir. Cushing sendromu2 veya akromegali3 gibi hormonal hastalıklan olanlarda da ana hastalığın bir yan etkisi ola­rak diyabet oluşabilir. Aynı zamanda, fazla alkol tüketi­minden ötürü pankreasın zarar görmesi durumunda da di­yabet ortaya çıkabilir.
Stres
Birçok insan, diyabetin başlamasını başka bir hastalık veya kaza gibi stres verici bir olaya bağlasa da, stres ile di­yabet arasında doğrudan bir ilişki olduğunu kanıtlamak zordur. Böyle düşünülmesinin nedeni, insanların stresli dönemlerinde doktora gittikleri zamanda diyabet oldukla­rını öğrenmeleri olabilir.


Kaynak
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
Eski 02-09-2011

Diyabet Tedavisinde Son Gelişmeler

#20 (mesaj-linki)
arzucrazyb
Yapılan araştırmalarla diyabet tedavileri sürekli yenilenmektedir. Bir çok yeni buluş yapılmasına karşın hala en etkili yöntem hepinizin bildiği bir hayvandan üretilen üründür. Bu ürünün adı arı sütü karışımıdır.
Arı Sütü, çam balı ve polenden elde edilen bu mucize karışımdır. Yalnız alırken dikkat edeceğiniz "Arı Sütü Doz 1" olanları almanızdır; doz 1 aslında çocuklar için üretildiğinden hem çok daha doğal hem de çok daha etkilidir. Yetişkinlerde de bu kullanmaktadır. Diğer formatları terk edilmiştir; ülkemizde ise hala iki format vardır; sizin tercih etmeniz gereken Arı Sütü Doz 1'dir.
Her yerde pek çok markanın ürününü bulabilirsiniz herhangi birini alabilirsiniz.
Diabetlerin, düzenli almaları halinde, insülin kullanımını yarı yarıya oranlara kadar azaltabildikleri gözlenmiştir. Tip II Diabetler ise kan şekerini düşüren özelliğinden yararlanarak ilaç kullanımını azaltabilmektedirler. Böylece, tamamen doğal arı sütünün insulin etkisinden yararlanılarak, karaciğer daha az yıpratılmış olmakta ve arı sütünün sayısız diğer yararlarından faydalanılmaktadır.
 
Bu Mesajı Yetkililere Rapor Et Bu mesaja hızlı cevap gönder
 
 
 
 
Cevap Yeni Konu Aç
 
Hızlı Cevap
Resim Doğrulama
 
 
reCAPTCHA sorusu resmi
 
     

  Yeniden yükle  
Sesli sorgu alGörsel sorgu al
Yardım
   
Mesaj:
Seçenekler
Etiketler
diyabet, diyabet belirtileri, diyabet nedir, diyabet tedavisi, insülin direnci | bazal insulin, bazal insulin nedir, insulin bazal nedir, insulin iceren besinler, turk diyabet vakfi vikipedi,
 
Diyabet (Şeker Hastalığı) Konusuna Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Şeker-şeker çözeltisinin, süzme yöntemiyle ayrılmamasının sebebi nedir? by charisma Soru-Cevap 5 30-04-2012 06:59
Şeker hastalığı karaciğeri nasıl etkiler? ayhan ataman Soru-Cevap 2 28-11-2011 18:10
Şeker kamışından şeker elde etme yöntemleri nelerdir? VURKACOGLU Soru-Cevap 0 23-05-2011 18:28
Şeker pancarından şeker eldesi fiziksel mi kimyasal mı değişmedir? Ziyaretçi Soru-Cevap 1 06-01-2009 23:26
Şeker - Şeker Nedir - Şeker Hakkında nünü X-Sözlük 0 24-12-2007 13:44
 
Mesaj Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Konulara cevap yazabilirsiniz
Ek dosyası yükleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

BB kodu Açık
İfadeler Açık
[IMG] kodu Açık
HTML kodu Kapalı
Trackbacks Açık
Pingbacks Açık
Refbacks Kapalı

 
Üye olmadan yeni konu açıp soru sorabilirsiniz
Sayfa 0.49899006 saniyede (86.21% PHP - 13.79% MySQL) 10 sorgu ile oluşturuldu


Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/hastaliklar/8804-diyabet-seker-hastaligi-2.html#ixzz23panOcBz
 
 
SİTEME HOŞ GELDİNİZ TEŞEKÜR EDERİM YÖNETİM BABACAN1717 ___________________________
Bugünkü Ziyaretçiler : 284
___________________________
Toplam Ziyaretçiler : 380162
___________________________
Bugünkü Tıklanma : 623
___________________________
Toplam Tıklanma : 1008268
___________________________
Ip Adresiniz : 3.143.218.115
___________________________
Yaşadığınız Ülke : T.Cus
___________________________
Hangi Sayfadasın : •Türkiye Diyabet Vakfı ___________________________


Google Arama
Sitemde Arama
BABACAN17
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol